Akvaryumun bu çizimini düşünerek başlayalım.

Akvaryumda, gördüğümüz balık ve  kayadır. Balığın içine giren, onu büyüten ve hareket etmesini sağlayan birçok şey vardır. Kaya hiçbir şey yapamaz ve hareketsiz halde orada kalır. Kaya, suyla veya su olmadan binlerce yıldır orada kalabilir, ancak balık bunu yapamaz. Bir süre sonra ölür.

Balık ve kaya arasındaki fark nedir? Balık yaşayan bir organizmadır, ancak kaya değildir. Balıkların sahip olduğu, kayaların sahip olmadığı beş yaşam özelliği vardır.

  • Hücrelerden oluşur
  • Canlılar Enerji Elde Eder ve Kullanır
  • Canlılar Gelişir
  • Canlılar Çoğalır
  • Canlılar Çevrelerindeki Değişikliklere Cevap Verir

Bu özellikler yalnızca balık için geçerli değildir. Bu durum, tüm canlılar (bitki ve hayvanlar) için aynıdır. Ayrıca balığın içinde yaşadığı sıvı, gözlerimizin göremediği çok küçük organizmalar içerir. Bunlar mikroorganizmalar olarak bilinir ve virüsleri, bakterileri ve mantarları da içerir. Gözlerimizle mikroorganizmaları göremediğimizden, canlıların hangi özelliklere sahip olup olmadıklarını bilmek daha da zordur.

Cansız(yaşam-dışı) nesne olarak bilinen maddeler, yaşam özelliklerinden bir veya iki tanesine sahip olabilirler. Örneğin, bir bulut, boyut olarak büyüyebilir ve bir yerden başka bir yere hareket edebilir, ancak yaşayan bir organizma değildir.

Bu durum, bir şeyin canlı bir organizma olarak sınıflandırılması anlamına gelir. Ancak yukarıda listelenen özelliklerin tümünü içermelidir.

Şimdi, özelliklerin her birine daha yakından bakacağız.

1 – Canlı Organizmalar Hücrelerden Oluşur

Canlı organizmaların ilk özelliği, hücrelerden oluşmalarıdır. Hücre, tüm organizmaların temel yapı taşıdır ve canlı bir maddenin en küçük organizasyon birimidir. Organizmanın kalıtsal bilgilerini (DNA) içerir ve mitoz bölünme adı verilen bir süreç ile kendi kopyalarını oluşturabilirler.

Hücreler çekirdek ve zar denilen ince bir duvarla çevrelenmiş sitoplazmadan oluşur. Bitki hücreleri de bir çekirdeğe, sitoplazmaya ve hücre zarına sahiptir. Bitki ve hayvan hücresi arasındaki ana fark, bitki hücrelerinin koful, kloroplast ve hücre çeperine sahip olmasıdır.

Bazı mikroorganizmalar sadece bir hücreden oluşur, karınca veya aslan gibi diğer büyük organizmalar ise milyonlarca farklı hücreden oluşur.

Tek Hücreli Organizma

Tek bir hücreye sahip olan organizmaya “tek hücreli organizma” denir. Tek hücreli organizmalar, tek hücreli organizma olsalar bile, kompleks olabilirler. Bakteri, maya, amip ve paramitayum içerir.

Çok Hücreli Organizma

Bunlar birden fazla hücreden oluşan organizmalardır. Bu organizmalar, farklı özel fonksiyonları yerine getirerek, kendi hücre tiplerine göre uzmanlaşmışlardır. Örneğin, kan hücreleri sadece kan yapımında uzmanlaşır ve saç hücreleri sadece saç büyümesi ve onarımında uzmanlaşır.

Bir grup hücre, doku oluşturabilir. Bir grup doku, organ(akciğer gibi) oluşturabilir. Bir set veya organlar, bir sistemi (solunum sistemi gibi) oluşturabilir ve sistemler organizmayı oluşturabilir.

Organizmayı oluşturan hücrelerin, organizmanın yaşam fonksiyonlarını yerine getirmesi için önemli bir rolü vardır.

2 – Canlılar Enerji Elde Eder ve Kullanır

Hücreler kendi başlarına hayatta kalamazlar. Hayatta kalmak için güce ihtiyaçları vardır. Büyüme, dengeyi sağlama, tamir, yeniden üretim, hareket ve savunma gibi işlevleri yerine getirmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bu durum, tüm canlı organizmaların yaşamak için enerji elde etmesi ve kullanması gerektiği anlamına gelir.

Enerji, bir şeyleri yapma gücüdür. Bu güç birçok şekilde ve biçimde kendini gösterir, ancak hepsi güneşle bağlantılıdır. Güneş tüm enerjilerin kaynağıdır.

Canlı bir organizma ya kendi yemeğini yapabilir ya da başkalarına kendileri için yiyecek hazırlatabilir. Örneğin yeşil bitkiler fotosentez denen bir süreçten kendi besinlerini üretirler. Güneş ışığında enerji yakalamak için hücrelerindeki kloroplastları kullanırlar. Kendilerine şeker üretmek için havadaki su ve karbondioksiti birleştirirler. Bu yüzden yeşil bitkiler üreticiler veya ototroflar olarak bilinir. Ayrıca bakteriler kendi yiyeceklerini veya gıda maddelerini hazırlayabilirler.

Diğer organizmalar, enerji elde etmek için yeşil bitkileri (ürettikleri enerjinin bir deposunu) kullanırlar. Tüketici veya heterotrof olarak bilinirler. Tavşanlar ve koyunlar tüketicilerin iyi örnekleridir. Otçullar, etoburlar ve omnivorlar tüketicilerdir. Hepsinin enerji için yiyecek bulmaları gerekir.

Canlı organizmalar tarafından enerji elde etme ve kullanma süreci üç ana bilimsel terim ile açıklanabilir. Bunlar Anabolizma, Katabolizma ve Metabolizma‘dır.

Anabolizma

Canlı organizmaların bir araya getirmek için daha basit maddeler kullandığı veya karbonhidratlar, proteinler ve yağlar gibi kompleks maddeler oluşturduğu bir süreçtir. Böyle bir aktivite anabolik aktivite olarak bilinir.

Katabolizma

Canlı organizmalardaki hücreler, karmaşık maddeleri ve molekülleri daha basit maddeler haline getirdiğinde, çoğu zaman kullanım için enerji açığa çıkarır. Bu durum Katabolizma olarak adlandırılır.

Metabolizma

Bu, canlı organizmaların hücrelerinde devam eden tüm kimyasal reaksiyonların (anabolik ve katabolik aktiviteler) toplamıdır. Sürekli bir süreçtir, çünkü metabolizma durduğunda, canlı organizma ölür.

3 – Canlılar Gelişir

Her canlı organizma tek bir hücre olarak hayata başlar. Tek hücreli organizmalar tek bir hücre olarak kalabilirler ancak büyürler. Çok hücreli organizmalar, büyüdükçe daha fazla doku ve organ oluşturmak için daha fazla hücre üretirler.

Canlı organizmaların büyümesi ve gelişmesi aynı şey değildir. Büyüme, o organizmanın boyut ve kütlesindeki artıştır. Gelişim, büyüme sürecinden geçerken organizmanın dönüşümünü içerir.

Yeni doğmuş bir bebeği düşün. Tamamen bir yetişkinin tüm özelliklerine sahiptir, ancak çok küçüktürler. Yıllar geçtikçe, onlar büyürler ve sizin gibi genç bir insana dönüşürler ve daha sonra doğdukları tüm özellikleri koruyarak, yetişkin bireylere dönüşürler. Bu büyümedir ama onlar annelerinin karnında tek bir hücre olarak başladılar ve küçük bir bebeğe dönüşmeden önce bir fetüse dönüştüler.

Bazı organizmalarda büyüme, sert dönüşümü içerir. Örneğin bir kelebek düşünün ki hayata bir hücre (yumurta) olarak başlasın. Sonra bir tırtıl, sonra bir pupa (chrysalis) haline dönüşür ve sonra güzel bir kelebek olarak dışarı çıkar.

Bitkiler genellikle küçük bir tohumdan büyük bir ağaca dönüşür. Tüm organizmalar için ortak olan şey, ebeveynlerin hücrelerin karıştırılmasından kaynaklanan küçük farklılıklar olsa bile, ana türlerine benzer şekilde büyümeleri veya gelişmeleridir.

Hücre büyümesi ve gelişimi, onarımı içerir. Hücreler yaşlandıkça, yıpranırlar. Bazen yaralanmalara ve çürüklere maruz kalırlar, ancak Mitozis adı verilen bir süreçte yeni hücreler yetiştirerek kendilerini tamir edebilirler.

Canlılar büyüdükçe, yaşlanma (yaşlanma) adı verilen bir sürece uğrarlar. Yaşam sürelerinin sonuna yaklaştıkça, yaşam fonksiyonlarını yerine getirme yetenekleri azalır. Sonunda, yaşam sürecini bitirmek için ölürler.

4 – Canlılar Çoğalır

Üreme, yeni organizmaların (yavruların) üretildiği süreçtir. Canlı bir organizmanın hayatta kalmak için üremeye ihtiyacı yoktur. Ancak bir tür olarak, sürekliliğe ve neslinin tükenmediğinden emin olmalarına ihtiyaç duyarlar.

İki ana üreme türü vardır: bunlar Eşeyli Üreme ve Eşeysiz Üreme‘dir.

5 – Canlılar Çevrelerindeki Değişikliklere Cevap Verir

Uyarıcılara tepki, yaşamın önemli bir özelliğidir. Canlı bir organizmanın reaksiyona girmesine neden olan her şeye bir uyaran (çoğul uyaran) denir. Uyaranlar dış veya iç olabilir.

Örneğin, banyoya gitmek istemeniz, beyin tarafından kontrol edilen iç uyarıcılar sayesinde olur. Güneşli bir hava yılanların deliklerinden çıkmasını sağlar ve bu duruma dış uyarıcı faktör denir. Canlı organizmaların dış çevrelerindeki değişimleri ve içsel dengeleri tespit etmelerine ve onlara yanıt vermelerine yardımcı olan bazı duyuları (görme, koku, dokunma, tat vb.) vardır.

Bazı organizmalar (otçullar gibi) uyaranlara diğerlerine göre daha hızlı yanıt verirler (bitkiler gibi)…

Homeostasis Nedir?

Vücudumuzun dışında meydana gelen tüm değişiklikler gibi (dış çevre), iç ortamımızda da değişiklikler gerçekleşir. Örneğin, vücudumuzun düzgün bir vücut sıcaklığına, glikoz seviyesine ve su seviyesi vb. İhtiyaç duyması. Ancak bedenlerimiz dışındaki sıcaklık, egzersiz, yemek ve benzeri faktörler iç dengemizi etkiler. Bir organizmanın iç çevrede dengeyi sağlama yeteneğini tanımlamak için kullanılan terime “homeostasis” denir.

Homeostaz, üç bileşeni içeren bir mekanizma ile elde edilir. Reseptör (veya sensör), Kontrol Merkezi (İşlemci) ve Efektör. İşte örnekler:

Reseptör: Cildinizdeki sensörler, dışarıdaki sıcaklık arttığında bunu algılayabilir.

Kontrol merkezi: Beyin, algılayıcıdan sinyali alır ve onu işler (bir çözüm bulur).

Efektör: Ter bezleri çalışmaya başlar ve organizmayı soğutan ter üretmek için kan akışı artar. Bu şekilde organizmanın orijinal dengesi geri yüklenir.

Canlı organizmaların dış ortamda oluşabilen durumlara karşı dengeyi korumaları gerekir. Örneğin, gece gürültülü bir patlama sizi uyandırırsa, korku kalbinizin daha hızlı atmasına neden olur. Daha hızlı nefes alırsınız ve kalbiniz beyne daha fazla kan pompalar. Sonuç olarak, aniden uyanır ve dikkat kesilirsiniz. Bu doğal tepki, daha güvenli hissetmenize yardımcı olur.

Adaptasyon, bir organizmanın yaşadığı ortamda hayatta kalmasına yardımcı olan süreçtir. Örneğin bir kutup ayısı, sıcak bir iklimde hayatta kalmak için mücadele eder. Çünkü sıcaklık onun için çok fazla olacaktır. Kutup ayısının ağır kürkü, soğuk bölgeler için uygunudur, bu nedenle kutup ayılarının daha soğuk bölgelere uyarlandığını söylüyoruz.

Özetle, canlı olarak düşünülebilecek herhangi bir organizmanın, tüm bu özelliklere sahip olması gerekir.