Sponsorlu Bağlantılar
Genleri Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) Nedir?
Bilim adamları genellikle idealist ve azimlidir. Insanlığın hayrına olduğuna inandıkları buluşları, yılmadan gerçekleştirmek için çalışırlar.
İsveçli meşhur kimyacı Alfred NOBEL yol yapımında ve maden ocaklarında çalışan insanların meşakkatlerinden etkilenir. Stockholm’de küçük bir laboratuvar açar, bir kaç ay sonra kardeşi laboratuarın patlamasıyla ölür. Çalışmalarına yılmadan devam eden Nobel 1866 yılında dinamiti buldu. Su altında da patlayan dinamit çok güçlü bir patlayıcıdır. Dinamit fabrikası açan Nobel dinamitin kötü amaçla kullanılmasından rahatsız olmuştur.
1896’da vefat eden Nobel, mal varlığını bir kuruma devretmiş ve her yıl 5 dalda, ödül dağıtılmasını vasiyet etmiştir. Bunların 1.si Fizik, 2.si Kimya, 3.sü Fizyoloji veya Tip, 4.sü Edebiyat, 5. olarak da barış, kardeşlik alanında yapılan çalışmalardır.
Bilim, bariş ve edebiyatın birlikteliği Nobel Felsefesi’dir. Nobel ödüllerinden de anlaşılacağı üzere; Bilim zarar için kullanılmamalıdır. Bilimi tanıtan ve kardeşliği pekiştiren araç ise, edebiyattan
Nobel’in, Edison’un, Good Year’in hayat hikayeleri iyice incelendiğinde, bir bilim adamının dört dörtlük bir buluşu yapabilmesi için bir insan ömrünün ancak yeteceğini görürsünüz. Bu büyük bilim adamları, açlığa, sıkıntya dayanıp insanlığa faydalı icatlar yapmışlardır.
Bazı otçularda yaygın olan bilimden uzak “ben hastaydım kullandım iyi oldum” çocuğum hastaydı rüyamda gördüm, kullandık iyi oldu. Hikayesiyle yapılan ürünlerle, belki biraz para kazanılır.
Fakat bunlar asla icat değildir. Kısa sürede yok olmaya mahkumdurlar.
Bilim adamları idealisttir. Yaptıkları icadları insanlığın hayrı için yaptıklarına inanırlar. Fakat zamanla bu icad paradan başka hiç birşey düşünmeyenlerin eline geçer, insanlığın zararına kullanılmaya başlar. Bilim adamı, Nobel gibi yaptığı icaddan pişmanlık
duyar.
Hormonu, antibiyotiği, gen değiştirmeyi bulan bilim adamlarda bunları faydalı, güzel icad olarak yapmıştır. Yalnız, para hırsıyla her yerde aşırı bir şekilde kullanılması; insanoğlunun başını aşırı belaya sokmaktadır.
Aslında eskiden beri, yabani ağaçla, aynı cinsten ehil ağaç aşılamak suretiyle gen transı yapılır.
Sponsorlu Bağlantılar
Trafik kazalarında ve kangren gibi hastalıklarda, kolunu, bacağını, akciğerini, dalağını, böbreğini yitiren ve organ bağışı olmadığı için, hayatını kaybeden ızdırap çeken hastalar bilim adamlarını
ağaçta, kol, bacak, böbrek yetiştirip hastaları kolay yoldan sağlığına kavuşturma fikrine itmiştir. Bunun hayata geçirilebilmesi için hastanın bacağının geninin, ağaca transfer edilmesi gerekli, aynı insandan olacağı için, uydu, uymadı problemi de olmayacağı için çok faydalı olacak bu projeyi hayata geçirme hayalleri vardır.
Dünya nüfusunun hızla artması, açlıktan ölen insanlara kolay ucuz besin elde edilmesi elde edilen besinlerin bozulmadan uzun süre dayanabilmesi zirai ilaç kullanılması, daha proteinli, vitaminli besinlerin elde edilebilmesi amacıyla 1970 yılında Stanford Üniversitesinde iki farklı canlının DNA’sını birleştirmenin yolu bulundu. Tüfek icad olup mertlik bozulduğu gibi, gen transferi bulundu, aşılamada gözetilen etik kural bozuldu. Atalarımız aşıyı, misli misline yaparken: Gen aktarımı ile; Bitkide aranan amaca uygun gen, böcekte, balıkta, akrepte, küfte, bitkide, ağaçta nerede varsa, helal-haram demeden aktarılmaktadır.
Gen Transferi Nasıl Oluyor?
Diyelim ki soğuk iklimde hurma yetiştirmeye karar verildi. Gelişmiş mikroskoplarla hurma çekirdeğinin DNA’sı büyültülüyor, 30 bin kadar DNA’dan hangisinin sıcaklık isteyen gen olduğunu tesbit edip, o gen kesiliyor. Yerine kutuplarda yaşayan soğuğa dayanıklı bir hayvanın DNA’si mikroskopta büyültülüyor. 30 binde 1-2 adet soğuğa dayanıklılık geni tesbit edilip kesiliyor. Hurma çekirdeğindeki sıcaklık geni yerine transfer ediliyor. Yeni bir hurma çeşidi meydana geliyor.
Mısıra zarar veren kıl kurdunu önlemek istiyoruz. Kimyasal zehir kullanmak istemiyoruz. Hem masraflı, hem de zehir. Bu kurdu öldüren “Bacillus
thuringiens” bakterisinin (un güvesinden elde ediliyor) mikroskopta DNA ‘si büyültülüyor. Zararlı böcekleri yiyen geni (30 binde 1-2 adet) kesiliyor. Mısır tohumunun DNA’sına transfer ediliyor ve sonuçta kıl kurdu mısırı yemeye gelince, yapısındaki bakteri kıl kurdunu yiyor ve böylece mısır zarar görmüyor. Daha fazla verim alıyoruz. Bu mısır köylerde çok yaygındır.
Sponsorlu Bağlantılar
Görünüşte çok güzel, fakat anlatıldığı gibi değil. Bu işi yapanlar dahi tehliklerine işaret ediyor. Önce şunu net bir şekilde belirtelim, bu mısır (veya gen aktarılan ürün) normal mısır değil, içinde bakteri bulunan bir mısırdır.
Bu sebeple dışarıdan gelecek tohumlar çok titizlikle incelenmelidir. Hatta dışarıdan tohum ithali yasaklanmalıdır.
GDO’nun Zararları Nelerdir?
Aktarılan genler, bitki, bakteri ve virüs kaynaklıdır. Bu genler antibiyotik ve dayanıklılık genleridir. Ölçüde sınır yoktur.
Biz köyde, asmayı (üzüm bağı) kavağa, duda aşıladık, fakat tat bozulduğu için kesmek zorunda kaldık. Beyaz üzüme siyah üzüm v.b. aşılanabilir.
Sponsorlu Bağlantılar
Kolera bakterisinin genini taşıyan yoncayı inek yese süte geçer, süttense içene geçer. Balık genini taşıyan, dayanıklı domates yiyenler sadece alerji olmayacak, balık menşeyli hastalıklarada hazır olsunlar.
Brezilya fındığının bir genine sahip soya fasülyesini yiyenlerde, fındık alerjisi görülmüştür. Normalde soya alerji yapmaz, fındık geni aktarıldıği için, soya
fındık alerjisi yapmıştır. Şimdi anladık ki; Atalarımız ısrarla aynı cins olanları aşılamıştır. Aslında aşı çok
basit bir olay; Ağaç kesilip yarılır, yontulmuş başka ağaç araya konur, çamurla sıvanıp bağlanır. Ağaca ne ağacı koysan tutar. Fakat atalarımız; Ağacın nesli bozulmasın, insanlar nesebi belli olmayan meyveleri yemesinler, insanların alışkanlıkları değişmesin, insanlar yedikleri meyvenin faydasını zararını biliyor, değiştirmeyelim, diye başka yollara sapmamışlar. Acı kiraza, tatlı kiraz aşılamışlar. Şimdi kiraz yiyorsun, kirazda, kiraz özelliği yok.
Gen aktarımı da böyle ilkeli olsa; Çiftçileri aşı zahmetinden kurtarır. İnsan DNA’sı ile böcek DNA’sı aynı şekilde imiş, fakat harfler değişikmiş. Kimliğide o hafler belirliyor. Gelişi güzel GDO ile kimliğimiz de değişebilir. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, görülen sonuçlar korkutucudur.
Genleri değiştirilen patatesler farelere yedirilmiş, bu patateslerin farelere toksik etki yaptığı bağışıklık sistemlerinin zayıfladığı tesbit edilimiştir. Bağışıklık sistemi zayıflayınca, çabuk hasta oluruz.
Ayrıca GDO’lu gıdalar yenince hayvan veya insan vücudunda mevcud olan yararlı mikroorganizmalarla birleşme ve mikroorganizmaların yapılarının bozulması ciddi bir tehlikedir.
Sponsorlu Bağlantılar
GDO ile antibiyotik ve dayanıklılık genleri aktarıldığı için: Bu gıdaları yiyenler antibiyotik yemiş oluyor. Bu da kullanılan antibiyotik haplarının tesirini azaltıyor.
GDO’lu gıdalarla beslenen hamilelerde, bu vücuda zarar veren unsurların bebeğe geçme riski de korkutucu bir gerçektir.
Bu tohumları kullananlar, toprak bünyesinde bulunan mikroorganizma yapısını da tehlikeye atmış oluyorlar. Kimyasal gübreler, zehirli ilaçlar da topraktaki bakteri yapısını bozarak toprağı çoraklaştırıyor. Biz yağmurdan kaçarken doluya yakalanmış olmayalım.
Biz GDO’lu tohumlara aşırı karşı olup ekmesek dahi, komşumuz, köylümüz ekince, rüzgarla, arılar vasıtasıyla, bu sporlar bizim bahçeye de gelebiliyor. Bizim bahçeyi ve doğadaki doğal dengeyi hızla bozabiliyor.
Hz. Ali (Ra) “Herşey akla muhtaçtır, akıl ise, edebe muhtaçtır.
buyurarak, aklımıza esen herşeyi yapmamamızı öğütlüyor.
Biz bilime karşı değiliz, bazı bilimler bizim havamıza, suyumuza, ekmeğimize karşıdır. Bizim hayatımıza bile kast edebiliyor.
GDO’nun Kullanım Alanları Nelerdir?
- Süt içen, tavuk yiyen, et yiyen herkes kullanıyor. Çünkü dünyada ve Türkiye’de vahşi mısır çok yaygın.
- Böylece çikolata gibi hayvansal ürünler ile üretilen tüm ürünlerde GDO mevcut hale geliyor.
Sponsorlu Bağlantılar